top of page
Search

PARASAL SİSTEM SONUMUZ MU OLACAK?

  • Writer: Emir Turan
    Emir Turan
  • Nov 20, 2020
  • 8 min read


ree


“Monopoly” oyununu bilirsiniz. Hani şu masada zar atarak oynanan ve amacı en çok gayrimenkulü alabilecek paraya sahip olmak olan 40 yıllık oyun. İşte bu oyun üzerinden yüzlerce insan üzerinde yapılan bir deneyde tamamen şansa (yazı tura ile) oyunculardan birine iki zar atma, diğerine de tek zar atma hakkı tanınarak birini daha fazla para toplayabilen (zengin) diğerini de daha az para toplayabilen (fakir) konumuna getiriyorlar. Tamamen şans eseri kazanılmış bu statü, çok kısa bir sürede daha fazla para toplayabilen “zengin” oyuncunun, “fakir” oyuncuyu küçümsemeye, ona patronluk taslamaya ve kibirli davranışlar içine girmeye başlamasına sebep oluyor. Sadece bir oyunda, yazı tura gibi tamamen şansa dayalı bir şekilde kazanılan “zengin” statüsü sayesinde insanların davranışları hızla değişiyor. Yüzlerce oyuncu içinde bu statüyü alıp ta farklı davranan çıkmıyor.* (https://www.businessinsider.com/ted-talk-monopoly-makes-people-mean-2014-8)

Para = Güç denklemi maalesef binlerce yıldır hayatımızın her alanında dominant şekilde durmaya devam ediyor.


16. ve 17. Yüzyıllarda tüm Avrupa’ da toprak sahipliği zenginliği vardı. Toprak sahibi zenginler ve o topraklarda neredeyse bir tas yemeğe çalışan köylüler toplumun büyük çoğunluğunu oluşturuyordu. Soylular çalışmıyor, sadece gelirlerini toplayarak şatafatlı bir hayat yaşıyor, toprakların babadan oğula geçmesi ile de tüm gelecek nesiller de bu hayat tarzının içine doğuyordu. Zenginlerle köylüler arasındaki gelir aralığı öylesine büyük bir hale gelmişti ki, açlıktan ölen büyük köylü nüfusu dolayısıyla ortalama yaşam süresi 17 yaşa kadar indi. Sonunda olanları hepimiz biliyoruz. Fransız Devrimi ile başlayan halk ayaklanmaları ve devrimlerle dünya hızlı bir şekilde değişti. Ezilen, yaşam hakkı tanınmayan çoğunluk soyluları ortadan kaldırdı.


Ardından 18. Yüzyıl ile ise sanayi devrimi başladı. Adam Smith öncülüğünde “Kapitalist” sistem ortaya çıktı ve hızla dünyanın temel ekonomik sistemi oldu. Yüzyıllar içinde sistem gelişti, bankacılık, sigortacılık, hisse senedi piyasaları, global ticaret, emtia borsaları, petro-kimya lobileri derken bugün artık “Parasal Sistem” (Monetary System) üzerine kurulu, tüm dünyaya yayılmış ve normal kabul edilmiş bir dünya sistemi ortaya çıktı. Parasal sistem ve kapitalizm öylesine güçlendi ki, kendini komünist olarak adlandıran Çin Halk Cumhuriyeti dahi bu sistemin en büyük oyuncularından biri oldu.


Ancak sistem mükemmel değildi. Özellikle ticaret ve üretim dışı piyasaların yeteri kadar yasal düzenlemeye sahip olmaması dolayısıyla sistem birçok defa tıkanma, hatta çökme noktasına geldi. (1929 Büyük Buhran ve 2008 Krizi bunlardan sadece iki tanesi). Dünya insanları büyük acılar çektiler. Aşırı derecede fakirleşen halkların öfke çığlıklarına milliyetçilik ve ırkçılık cevap verdi. Faşizm ve Nazizm 1929 ekonomik krizinin sonucu olarak ortaya çıktı. 2. Dünya savaşı çıktı. Dünya mahvoldu, yüzlerce yıllık şehirler yok oldu, 60 Milyon insan öldü, büyük soykırımlar yapıldı.


Yakın tarihimizdeki en büyük kriz ise 2008 bankacılık krizi idi. Kriz, finansal piyasalar sebebi ile çıktı ve globalizm sayesinde öyle hızlı yayıldı ki, sadece günler içinde yüzlerce yıllık devasa finans kurumları iflas etti. Milyonlarca kişi tüm birikimlerini kaybetti, aileler yıkıldı, fakirlik arttı.


Ancak, bu yukarıda sayılan sıkıntı ve acıları sadece zengin olmayanlar yaşadılar. Zenginler gene zengin kaldılar, hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler. Her çeşit suç teşkil eden eylemlerine ve kurumlarının batmalarına sebep olmalarına rağmen 2008 krizinde banka genel müdürleri milyonlarca dolar ikramiyeler almaktan geri durmadılar. Bazı finans kurumları o kadar büyüktüler ve sistemin her noktasına nüfuz etmişlerdi ki, devlet batmalarını göze alamayarak onları kurtarmak için milyarlarca dolar harcadı. Tabii ki bu paralar gene vergi mükellefi olan insanların sırtına yüklendi.


Tüm dünyanın taşınır veya taşınmaz parasal değerlerinin sadece %15’ inin üretim ve ticaretten geldiğini, geri kalan %85’ lik parasal değerin finansal piyasalarda, adeta var olmuyor şekilde bir bilgisayar ekranında rakam olduğunu biliyor muydunuz?

Para = Güç demiştik. Ancak bu denklemin bir çıktısı daha var. Para = BORÇ

Örneğin Amerikan merkez bankasında basılan her bir para aslında sisteme borç olarak giriyor. Merkez bankasının basarak devlete verdiği para aslında bir borçtur, çünkü karşılığında devlet merkez bankasına tahvil verir. Devlet ise o parayı özel bir bankadaki hesabına koyar. Bu şekilde de o para artık dolaşıma girmiş sayılır. Parayı alan banka bu paranın sadece %10’ unu yedek akçe olarak ayırarak geri kalan miktarı borç olarak piyasaya verebilir. Ancak; her ne kadar mantık bize paranın %90’ lık kalan kısmının kurum veya kişilere borç olarak verileceğini söylese de, gerçekte bu işlem bu şekilde gerçekleşmez. Banka, bu %90’ lık miktarı da rezerv olarak görerek (sanki bir bütünün %10’ uymuş gibi), sadece bilgisayar üzerinde, gerektiği kadar yeni para yaratarak sisteme borç olarak verebilirler. Yani tam manası ile “havadan para yaratmış” olurlar. Dolayısıyla, merkez bankası para yaratma süreci sayesinde günün sonunda her bir banknot aslında devletin merkez bankasına, yani vatandaşın bir borcudur. Üstelik her bir bankacılık işlemi ile yaratılan “havadan para” ve onun faizi ile birlikte. Merkez bankası sistemin en büyük numarası da budur zaten. Ne olursa olsun, bu paradoksal sistem ile asla ortadan kalmayan bir borç. Kimin borcu: Gerçekte o devletin vatandaşının. Bunu net şekilde ortaya koyan belge ise Fed Chicago’ nun kendi yayınladığı “Modern Money Mechanics” adlı kitabıdır. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/4a/Modern_Money_Mechanics.pdf


Tüm buraya kadar anlattıklarım sadece “parasal piyasa oyuncuları” olan merkez bankaları, özel bankalar ve finans kurumları üzerine idi. Ancak işin bir de kurumsal yönü var. Yani büyük şirketler.

Daha birkaç yıl öncesine kadar dünyanın en değerli şirketleri petro-kimya endüstrisindendi. Bu devasa şirketler dünyada ki tüm savaşların arkasında ki en büyük etkenlerdi. Özellikle 2. Dünya savaşı sonrası gerçekleşen hemen tüm savaşların ardında bu şirketlerin petrol tekelini korumak istemesi ve para=güç denklemine tapmaları yatıyor. Tabii savaş ekonomisinin bu çark içindeki sinerjik etkisini unutmamak lazım. Özelikle silah üreticisi ülkeler, en başta da Amerika bu savaşları ya başlattı ya kızıştırdı. Savaş demek silah satışı demek.


Bu olağan suçlu zaten uzun zamandır ifşa olmuş durumda. Ancak, bu devasa şirketler sistemin içine öylesine derin kökler salmış haldeler ki, ne olursa olsun varlıklarını devam ettirmeyi sürdürebiliyorlar. Çünkü alternatifleri yok. Petro-kimya endüstrisi öylesi bir parasal güce sahip ki, bu gücü korumak için, dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük tehlike olan global ısınma ve çevre kirliliği pahasına, yenilenebilir enerji dahil her çeşit yeni ve ucuz (hatta bedava) enerji kaynağının ortaya çıkmasını engellemek için tüm güçlerini kullandıkları gibi, güçlerini arttırmak için savaşlar çıkarmaktan dahi geri durmadılar. Ancak teknoloji ve iletişim çağı ve de daha duyarlı genç nesil sayesinde petro-kimya endüstrisi de yavaş yavaş güç kaybetmeye başlamış halde.


Bugün ise artık teknoloji şirketlerinin hâkimiyeti oluşmuş durumda. Başta Google ve Apple olmak üzere, Facebook, Amazon, Microsoft, Twitter, Instagram sayesinde bugün dünya çok daha küçük bir yer haline geldi. İletişim hızı saniyelere düştüğü gibi bilgi ve ürünler için ulaşılabilen kapsam artık dünyanın her yeri oldu.

Tüm insanlık tarafından ayakta alkışlanan bu şirketler acaba toplumsal yapıyı ve dünyanın geleceğini nasıl şekillendiriyor?

İşin toplumsal etkisinden önce parasal etkisine bakalım. Bu şirketlerden, özellikle tüm hizmetleri online olanların (Facebook, Google, Twitter, Instagram vb…) müşterileri tüm dünyaya yayılmış halde. Peki, milyarlarca dolar kar elde eden bu şirketler, verdikleri hizmetlerin coğrafi lokasyonunda vergi ödüyorlar mı? Hayır. Bin bir dolambaçlı bankacılık ve vergisel işlemlerle kanuna karşı dolan yapıp bırakın gelir elde ettikleri yabancı ülkeleri, kendi kurulu oldukları ülkelerinde bile vergi vermemek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ve başarılı da oluyorlar.


Bu durumun toplumsal etkileri ise daha büyük. Farkında mısınız, şuan insanlar çoktan cyborg (insan-makine karışımı) olmuş haldeler. Akıllı telefonlar artık sadece gündelik hayatımızın değil, vücudumuzun bir parçası oldular. Sosyal medya, özellikle de Instagram sayesinde insanlar sanal gerçeklikle de tanıştılar. Herkes kendini gösterme ve beğendirme peşinde olduğu gibi zenginliklerini ve varlıklarını da sergilemek için yarışıyorlar. Arkadaşlıklar sanallaştı, hayat sanallaştı, gerçeklik algısı sanallaştı. Bu platformların kötü niyetli kullanımı ile ortaya çıkan bilgi kirliliği, sahte bilgi ve bunların çıktısı olarak insanların her geçen gün daha cahilleştiği gerçeğini de unutmamak lazım.


Ancak, gerçek dünyada fakirlik, açlık, sefalet çekenlerin oranı, rahat yaşayanlara ve ultra zenginlere kıyasen halen ezici şekilde fazlalaştı. Sosyal medyada beğenilmek ve ego tatmini yaşamak için varlık gösterişi yapan kişilerin büyük çoğunluğu borç batağında yaşıyor. Bu borçları ödemek için ise “beyaz yakalı kölelik” olan 9-5 çalışma hayatı içinde bir sarmalda dönüp duruyorlar.


Bugün gelirler arası eşitsizlik 17. Yüzyıldakine benzer bile hale gelmiş durumda. 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan orta gelir seviyesi hızla yok olurken zenginler aşırı zengin, fakirler aşırı fakir haldeler.


Maalesef bu durum yakın gelecekte çok daha uç noktalara taşınacak. En geç 20 yıl içinde robot teknolojisinin gelişimi ile birçok meslek ortadan kalkacak. En azından insanlar için. Ve bahsettiğim sadece atık toplama, şoförlük, kolluk gücü, mavi yakalı endüstri ve hizmet sektörü çalışanları değil; doktorluk, avukatlık, bankacılık gibi tamamen insan beyni ve emeğiyle yapılan mesleklerde artık robotlar tarafından yapılacak. Bunların temelleri bugün bile atılmış ve pilot çalışmalarına başlanmış halde. (https://hbr.org/2016/10/robots-will-replace-doctors-lawyers-and-other-professionals )


Dahası, quantum bilgisayarların ortaya çıkması ile bugün insan zekası ile yapılan hemen her şey artık bilgisayarlar tarafından yapılmaya başlanacak. Hem de çok daha üst seviye bir doğrulukta, hızda ve doğru projeksiyonda.


Tüm bu teknolojik gelişmeler ile de bugün milyarlarca insanın yaptığı işler robotlar tarafından yapılacak ve bütün o insanlar işsiz kalacak. İşsiz kalan kişiler parasız kalacak. Parasız kalan kişiler çaresiz kalacak. Çaresiz kalan kişiler ise suça yönelecek, başkaldırmaya başlayacak, anarşi ortaya çıkacak. Tüm bunlar olurken de bu teknolojilerin üreticileri ve hak sahipleri ise dünya tarihinde görülmemiş büyüklükte servetlere sahip olacaklar. Gelirler arası makas öylesine açılacak ve toplumsal huzursuzluk öyle üst noktalara ulaşacak ki… Herhalde gerisini tarihten örneklerle tahmin edebilirsiniz.


2020 senesindeyiz ve büyük bir global pandemi yaşıyoruz. İlk başlarda tüm dünya önlemlerini almış, insanlar evlerine kapanmıştı. Olumlu sonuçlar alındı, pandemi yavaşladı. Ama dünya ekonomileri durmaya sadece birkaç ay dayanabildiler. Ardı ardına tüm ülkeler ekonomileri batmasın diye önlemleri erken kaldırmak zorunda kaldı. Sonuç olarak pandemi tekrardan güç kazandı. Ölümler artmaya devam etti. İnsanlar, ekonominin çarklarının dönmesi ve para akışının devamı için ölmeye devam ediyor.

Peki, tüm bu yukarıda bahsedilen, yüzyıllardır içinden çıkılmaz sarmalın ve insanların maruz kaldığı korkunç durumlara sebep olan şeylerin tek dayanak ve birleştirici noktası nedir? “Parasal Sistem”.

O zaman acaba “parasal sistem” kötüdür diyebilir miyiz?


Çözüm: Yeni Bir Sistem?


Dünya tarihinde içinde para olmayan çok kısa bir dönem dışında (avcı-toplayıcı dönem-erken tarım devrimi dönemi) bir zaman olmadı. Ve parasal sistem bugüne kadar bir şekilde çalıştı, tüm insanlık için tek ve doğal sistem olarak algılandı. Ancak bugün içinde bulunduğumuz dinamikler içinde sistemin yanlışları, manipülasyona açık tarafları, adaletsizlikleri dünyayı içine soktuğu paradoksal durum çatırdamaya başlamış halde. Yakın gelecekte de sürdürülemez bir hale gelecek.


Bu konuda birçok ekonomist farkındalık yaratmaya ve çözüm önerileri sunmaya başladı bile. Bunların en başında da Fransız ekonomist Thomas Piketty geliyor.

Thomas Piketty tüm bu sorunlara dikkat çekiyor ve çözümü “yeni bir vergisel sistem” de arıyor. Piketty’ nin tezine göre daha yüksek vergi oranları ve bunların sosyal bir devlet anlayışı içinde doğru şekilde kullanılması ile gelir adaletsizliğinin (ülkeler arasındakiler de dahil olmak üzere) ortadan kaldırılabileceğini savunuyor.


Bu tez doğru olmakla beraber benim kanaatimce yetersizdir. Daha doğrusu nihai amaca giden yoldaki fazlardan birinin ilk ayağı olabilir. Ancak doğru kurgulanmış uzun vadeli bir plan içerisinde yer almadığı halde bu adım tek başına kısa ömürlü olma tehlikesini de beraberinde getirecektir. Ardı ardına, daha önceden planlanmış devrimsel adımlar atılmadığı sürece sistem kendini tekrardan güç odağı haline getirebilir.


Peki, sorunun çözümü olan adımları belirlemeden önce varmak istenilen nihai amacı anlamak lazım. Yani amaçtan yolu kurgulamak lazım. Peki nihai amaç ne olmalı?


Parasız bir Dünya!


İnsanlar yapıları gereği rekabetçidir. İnsanlar ego sahibidir. İnsanlar güçlü olanı el üstünde tutar, onu yüceltir, onu takip eder, ona yakın olmak isterler. Bu ilk insanlardan beri böyle olmuştur. Avcı-toplayıcı dönemde fiziken en güçlü olanlar lider olmuş, ilerleyen zamanlarda zekiler ve karizma sahipleri krallıklar kurmuş, daha sonraları demogoglar, ardından da en çok paraya sahip olanlar güçlü olmuştur.


Ancak bu gerçekten de insanların yapısı mıdır? İnsanoğlu yapı olarak güce tapan, egosuna yenik düşüp başkalarının üstünde olmak, onlara hükmetmek için sürekli bir çaba ve savaş içinde olan yaratıklar mıdır? Bu bizim doğamız mıdır?

Hayır. Eğer doğamız bu dersek o zaman aklın ve zekanın fonksiyonlarını gündelik yaşama sınırlamış oluruz.


Oysa zekamız bize pratik çözümler ve kavrama yeteneği verirken aklımız da gelecek tahmini yapmaya, sebep-sonuç bağlantısı kurarak uzun vadeli projeksiyonlarda bulunma yeteneği vermektedir. (Evet, akıl ve zeka farklı şeylerdir.)


Bu gerçekten yola çıkarak geçmişimizi değerlendirdiğimiz de görüyoruz ki “güçlü” kavramı zamanın ihtiyaçlarına ve insanların zihinsel ve manevi gelişimlerinin gereğine göre ortaya çıkmış. Nasıl ilk insan topluluklarında fiziksel olarak en güçlü olana ihtiyaç olmuş ise zaman içinde bu ihtiyaç en iyi konuşana, en çok para sahibi olana doğru evirilmiştir. Toplumsal ve bilinçsel gelişim düzeyi gücün tanımını belirlemiştir.


Bugün ise insanoğlunun güç tanımı artık para olmaktan çıkmadığı halde bizleri karanlık bir gelecek beklemektedir. Global ısınma, toplumsal yozlaşma, toplumsal huzursuzluk, bilgi çağında cahillik, hastalık, kıtlık, açlık, savaşlar gibi sonumuzu getirebilecek birçok tehlike kapıda beklemektedir. Ve tüm bunları insan doğasının bir çıktısı sayarak doğal görmek, yüzbinlerce yıllık beyinsel gelişimimize hakarettir.


Sorun son derece net şekilde ortadadır. Parasal sistem, insanlığın gelişiminde, bir üst bilinç seviyesine geçişinde ve varlığını sürdürmesinin önündeki tek engeldir ve ortadan kalkmalıdır. Peki bu mümkün mü? Tek ve nihai sistem olarak içinde doğduğumuz, hayatımızın tamamını kaplamış, tamamen doğal sayılan, yüceltilen, değerli olmanın şartı olmuş bir maddeyi hayatımızdan çıkarmak mümkün mü? Mümkünse bu hangi aşamalarda ve ne şekilde yapılmalı. Yapılması ile gelecek nasıl şekillenmeli. Tüm insanlığın temeli olmuş olan “para” olmadan bir hayat nasıl olabilir? Para olmayan bir dünyada insanların motivasyonu ne olur?


-BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU-


İKİNCİ BÖLÜM:

- Böyle bir yeni dünya sistemi nasıl işler?

- Para olmayan bir dünyada mal ve hizmet akışı nasıl sağlanır?

- Lüks tüketim var olmaya devam edebilir mi? Etmeli mi?

- Kaynaklar dağılımı nasıl yapılır? Buna kim nasıl karar verir?

- İnsanlar böyle bir sisteme adapte olabilirler mi?

- Çalışma hayatı varlığını sürdürebilir mi? Sürdürebilir ise nasıl?

- Mevcut düzenden bu düzene geçiş aşamaları nasıl olabilir? Mekanikleri nasıl çalışır?

- Parasız bir dünyanın insanlara ve gelişime katkıları neler olur?


Ve benzeri birçok konuyu değerlendirmeye çalışacağız. Pek yakında…

 
 
 

Recent Posts

See All

3 Comments


Emre AKA
Emre AKA
Feb 29, 2024

İkinci bölümü sabırsızlıkla bekliyoruz :)

Like
Emir Turan
Emir Turan
Feb 29, 2024
Replying to

İkinci bölümü roman olarak yazdım 😌


https://www.amazon.com/Darkborn-Messiah-Captivating-Moving-Visionary-ebook/dp/B0B4T1TZ5F/ref=cm_cr_arp_mb_bdcrb_top?ie=UTF8

Like

jff.ofo
Feb 14, 2023

paraya verilen intrisinc value kalktığında olay kolayca düzelebilir aslında ama işi niye kompleks hale getiriyoruz tam anlayamıyorum.. Belki benim düşündüğümden daha kompleks bir durum mevcut ama işin açıkçası pek sanmıyorum.. Bilge bi adamın söylediği gibi "Never underestimate the power of human stupidity.."

Like
  • instagram
  • linkedin
  • twitter

©2020 by Emir Blogs. Proudly created with Wix.com

bottom of page